10 Eylül 2012 Pazartesi

bahar

  Merhaba,
        Bir başka bahar sendromu ile karşınızdayım.Sizi nasıl etkiler bilmem ama benimkini anlatayım.durum şöyle;
          Bir ben var benden içeri.Hayata dair ne kadar sorumluluk,görev varsa bu bahar sendromlarında yazın ortasında giyilmiş kışlık kıyafetler gibi sıkıyor ruhumu.Bir an önce soyunmak lazım.Şu an bir çift parmak arası terliğe o kadar ihtiyacım var ki anlatamam.Parmak arası terlik ve mayomu örten pareo.Annelik,avukatlık,işverenlik,işçilik,aşçılık tüm bunları kaldırmak istiyorum dolaba.Gelsin özgürlük,alıp başını gitmeler,kendini kaybedene kadar içmeler,en sevdiğin kız arkadaşlarınla sabaha kadar dedikodular,nerde akşam orda sabahlamalar ,barlarda dansetmeler sabahlara kadar .Dağlara çıkıp kamp kurmalar ,çadırlarda uyumalar.Budur istediğim.Ha bir de yeni bir dövme yaptırmak.Şöyle en görünen yerime.Ejderha mı olur,gergedan mı ben bilmem.hayat bana güzel...
         Sinyal sesi geliyor bir yerden dı dıı dıııt.Dı dııı dıııt.Düdüklü tenceremin sesi.Yemek pişti.Tencereyi ocaktan al.Oğlum ayağına terlik giy diye kaç kere söyliyeceğim.Lütfen her ikinize de söylüyorum.Klozetin kapağını kapatmayı unutmayalım.Çamaşırlar da makinada kaldı asmak lazım.Bu gazeteler  niye ortadaaaaa.Aaa ne resmi var bakayım onun kapağında .Dövme mi yaptırmış kadın sırtına?Ejderha mı o?Birgün ben de.Biri kapıyı açsııın herşeye ben mi koşacağım bu evdeeee....

12 Nisan 2012 Perşembe

VEDA

Kaş'ta bir kış günü.Güneşli.Deniz ışıl ışıl.Sokaklar sessiz.Siz sahte mutlular yoksunuz.Kimbilir hangi önemli işyerinizde mail almakla meşgulsunuz.Hiçbir zaman Kaş'ın kokusunu bilmeden.Bilemiyecek olarak.Biz ordayız ama.90 yıldır orada olan bir Kaşlı'yı uğurlamak için.Son kez evinden çıkarak ,limandan geçerek,denizi ve Kaş'ı koklayarak belki de.Kaş'lı olup da  limandan son kez geçmek ,caminin önünde şöyle bir uzanıp ,başında çiçekli yazmalar,Bucak denizine sonsuza dek bakmak için,badem ağaçlarının çiçeklenmiş dalları altında sonsuz uykuya kalmak için. Sizin  yazdan yaza sahte aşklarınız,kendinizi kaybetmeleriniz için gelip gitmelerinizden bahsetmiyorum.Çocukluğunu,gençliğini burada geçirmek anlatmak istediğim.ne yapsanız anlamıyacağınız.
       Yatağına boylu boyunca uzandı son kez.Hiçbirinizin giymek istemiyeceği beyaz giysi ile.Göğsünde kırmızı saplı bir bıçak.Geceyi evinde geçirdi bir kez daha.Tahta döşemeler,kapı kolları ve anıları ile vedalaşarak.Çocukları yanı başında .Doğururken şahit olmuştu anneleri bıraktıkları ilk gözyaşlarına ,evlerindeki son gecelerinde şimdi de.Hayata başlarken ağlayan çocukları,annelerinin hayatının sona ermesine ağlıyorlardı şimdi.Olsun .Yine de iyidir evlat acısı görmeeden onlara veda edebilmek .
       Sabah olunca dostları geldi uğurlamaya.Her biri yaşadığı uzun ömür ile teselli etti  evlatları ve Onu tanımış olmanın gururu ile.Mini mini güzeller güzeli ,kibarlar kibarı Bedii teyzeyi.
       Çaylar içildi,gözyaşları döküldü.Anılar anlatıldı usul usul.Dinledi yattığı yerden.Bir zamanlar Meis Adasına karşı ülkeye nasıl da komşuya gider gibi gittiklerini,Kaş'ta doktor olmadığı için orada ameliyat olduklarını,ordan gelen eş ve dostlarını .Bildiğiniz gibi değil yani."aaa şu Yunan adası ne kadar yakınmış bize orayı neden vermişiz Yunanlılara değil."Eskiden yakınmış Meis.Gidip gelirken gerçek bir komşu gibi birbirine halklar.Şimdi ise uzak ,çok uzak hem de sayenizde.Bedii Teyze huzur içinde dinledi anıları.Son kez.Sevdikleri yanına geldi zaman zaman .Son kez görebilmek için .Kimisi gözyaşı dökerek,kimisi minicik ayaklarını son kez tutup severek.
       Sonunda evden ayrılma vakti geldi.Omuzlar üstünde son kez geçti evin yokuşundan.Belki de ne kadar rahat indim bu yokuştan diye düşündü.Ne güzelmiş omuzlarda taşınmak.Bilse idi yıllarca kalplerde taşınacağını yalnız.Evinin denize bakan terasından uğurladı sevdikleri.El salladılar ardından .Sanki son yolculuğu değil de dönecekmiş gibi tekrar.
        Ardından bilinenler.Dualar ,toprak,toprak ve toprak.Ne güneş,ne deniz ,ne tuz.Yalnızca toprak.Her zaman bakımlı ,taranmış ondülelalı saçlara dolan toprak

   

İyi geceler.

Sevgili Günlük,
Bu sabah her sabah olduğu gibi saat yedide uyandım:
Gözlerimi açtım.Saatime baktım.Önümdeki günü düşündüm.Önümdeki günü unuttum.Yanımda bir başka insan uyuyordu.Tek varlığı ben olan evrenin penceresinden baktım ona.Pencereyi açmadan baktım.Hatırladım.Kapıyı açtım.O evrenin bana ait olduğunu unuttum.Günaydın dedim.Günaydın dedi.Oysa bilmiyorduk günümüz aydın mı,karanlık mı?Neden bu kadar emindik günün aydın olduğundan anlamadım.
Yataktan sarkıttım ayaklarımı.Terliklerimi buldular sanki tüm gece birbirlerini aramışlar gibi hasretlerini söndürerek kavuştular.Şaşırdım.
Banyoya yürüdüm sonra.Çeşmeyi açtım.Şeytanı kovdum yanaklarımdan.Gözlerim bana baktı aynadan bir süre.Günaydın dedim.Cevap vermedi.Sen bilirsin dedim.Ayıldığında alırım selamımın cevabını.
Oğlumun odasına gittim sonra.Kahramanlar diyarı.Masallar ülkesi.Masumiyet evreni.Kendimden sonra gönül rahatlığı ile emanet ettiğim tek yer olan uykunun kollarında.Sana iyi uykular dedim uykuya öperken oğlumu,sana da günaydın annecim.Günün aydın olsun bal oğlum.Benim dudaklarım bir yanağından ayrılırken oğlumun diğer yanağından uyku öpüyordu.Akşama beklediğini söyleyerek yeni masallarla.Gözlerini açtı oğlum.Vedalaştı uykusu ile.Sabah sarılması ile kutladık kavuşmamızı.Yüzünü yıkadı.Ekmeğini ve sütünü ısıttım kalbimde.Doyurdum oğlumu.Sohbet ettik tatlı tatlı.Günün zorlukarı bizi yormadan.
Yanımda yatan adam geldi sonra.Sabah kahvesi kokarak.Benim yukarıda anlattıklarımın hiçbirini yaşamadan.Uyanmış,yüzünü yıkamış,giyinmiş.Kahvesini kim yapıyor bu arada bilmiyorum.Sanki O uyandığında hazır oluyor kahve kendiliğinden.
Giyinip çıkıyoruz evden hep birlikte.Vedalaşarak kapımızla,penceremizle,çitlerimizle ,saksıdaki çiçeklerimizle.Bizi yanlız Onlar uğurluyor.Evde bir başka nefes yok güle güle gidin,hayırlı işler olsun,gününüz güzel geçsin diye.Olsun.
İşte böyle sevgili günlük.Sana yazmam için böyle başlıyor günlerim.Devamı olmaz mı var tabiii.Belki sonra.Çünkü uyku çağırıyor beni.Tek varlığın ben olduğum evren.Kapımı penceremi kapatıp kendime döndüğüm evren.Kapının dibinde yatan biri var.Neyse Yarın sabah bakar hatırlarım nasıl olsa kim olduğunu.İyi geceler.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Hayat

                 Bazı günler hayatın her saniyesini sonsuz bir farkındalıkla yaşıyor insan .Bu sanki alınan her nefesin sayılması ,nefesi verirken yavaşça ,sindire sindire ,varlığına şükrederek ,sevinerek bırakılması gibi.Böyle günlerde işe giderken bir sokak kapısına oturmuş etrafı izleyen kediyi,kaldırım taşlarının arasında boyvermiş küçük otu,bisikletiyle keyifle dolaşan küçüğün yüzündeki mutluluğu ,az sonra göreceğin arkadaşlarını ne kadar çok görmek istediğini,içtiği kahvenin taşıdığı muhabbeti farkederek yaşıyor insan.Pazartesi'nin Salı'nın,Cumartesi'nin adından başka anlamları oluyor o zaman.

                   Pazartesi;Bugün işimde akışı kolaylıştaracak bir yenilik yaptığım gün.İşimi yaparken keyifle hatırladığım bir anıya sahip olduğum gün.Perşembe;bu akşam kalbime kazınan sahneleri ile hayatım boyunca hatırlayıp ,dostlarımla adı her geçişinde heyecanla sahnelerini paylaştığım filmi izlediğim gün.Cumartesi;Güneşe sırtımı dayayıp,kulağımda kuş sesleri,her sayfasında kaybolup gittiğim kitabı bitirdiğim gün.Pazar; bugün aşık oldum.Gerçekten bu kadar güzel miydi dünya bunca zamandır.
                   Ne yazık ki hayat öyle değil her zaman.Hani şu ne zaman Pazartesi 'ydi de hafta sonu geliverdi dediğimiz zamanlar var bir de.Bırakın saniyeleri saatlerin neyi kovaladığını bilmeden yaşadığımız zamanlar.Neyi kovaladığını anladığımız da ise çok geç kalınmış zamanlar.Sabah güne başlarken öfkeyle kalkılır yataktan.Gün boyunca bizi bekleyen ve nedense hergün ama hergün yaşadığımız zorluklar,sıkıcı anlar karabasan gibi bastırmaktadır göğsümüzü.Yataktan çıkmak imkansızdır neredeyse.Gün başlandığı gibi biter.Sabah sırtımıza binen sinir hali gün boyunca bizimle dolaşmıştır.Sırtımızda dolaşırken kendi yetmezmiş gibi sepetine doldurur bütün aksilikleri.Bütün günü tökezleyerek,takılarak,bazen düşerek geçirir ,gün sonunda yaralarımızla başbaşa kalırız.
                    Daha da acısı var tabi.Mesela;Pazartesi;bugün onulmaz bir hastalıkla tanıştığım gün.Kaç saatim var bilmiyorum.Ya da acı çekecek miyim?Çarşamba;babamı kaybettim.her daim limon kolonyası ve tütün karışımı baba kokulu dağım yıkıldı bugün.Cumartesi;Kalbim öfke  ile dolu.Bir çocuk daha acılar içinde bir hayata savrulmuş.Ayrıntı veremiyecek kadar üzgünüm.Siz içini aklınıza gelen her türlü zulüm ile doldurun .Dünyada olan da bu değil mi zaten.Pazara ne kaldı.Ya da pazar hangi yaşanacak kötü şeylerle dolu.
                    İşte böyledir.Takvimdeki günler bazen ömrümüzü yer ,bazen ömrümüzü uzatır.Belki de kelebek olmak iyidir aslında.Bir günlük ömrünü çiçekler içinde ve özgürce uçarak,dilediğinde konarak geçiren kelebeğe ne mutlu..

31 Ocak 2012 Salı

Akdeniz

Yolculuk.İstanbul'a .Birkaç yeni film.Bitmek bilmeyen bir kitap.Çok uykum geliyor.Uyukluyorum hatta.Yatağa koşuyorum hemen.Biraz önce beni kollarında pışpışlayan uykudan eser yok.Ben onun kollarına atıldıkça,çalıştıkça uyumaya ,kötü kabuslarla kovuyor beni koynundan.Uyu uyuyabilirsen.Endişeler davetsiz misafirler gibi huzursuz ediyor ruhumu.Gitseler de kalabilsem uykumla başbaşa.Bir ben bir de uykum.Varsın rüyalar görmeyeyim.Zaten hiç istemiyorum rüya görmeyi.Yoruluyorum rüyalarda.Çünkü karanlık sokaklardan beni kovalayan kötü adamlardan uçarak kaçmaya çalışarak geçiyor rüyalarım.Uçmak için çabalıyor,ayaklarımı yerden kesiyorum.Bazen kollarımı çırpıyorum daha da yükselmek için bazen de duvarlara ayaklarımı vurarak hız almaya çalışıyorum.Ama bir türlü kurtulamıyorum karanlık sokaklardan.Çoğu çocukluğumun kasabalarının sokakları.Dün ayrılmış gibi aklımda her ev,her bahçe,her duvar.
İstanbul.Düşler şehri.Bence kabuslar.Geçtiğim her sokakta en az bir insana selam verebilmek,güne dair iyi dileklerde bulunabilmek ne keyif.Kışın ortasında sadece bir ceketle dolaşabilmek.İstanbul kış mevsimini olanca vakurluğu ile karşılamış.Sanki soğuk ona gurur veriyor.Akdeniz öyle midir oysa?Her an çoraplarını çıkarıp ayaklarını denize sokmaya hazır ,başında deli rüzgarlar  ,eteklerini yaz kış savuran bir genç kızdır Antalya.İnsana iyi gelir.Hele benim gibi küçük bir kasabada yaşıyorsan ,deli gibi yağan yağmurda ıslanmayacak kadar kısadır mesafeler.Saatlerce ayakta ,çıldırtan belediye otobuslerine mahkum olmadan ulaşırsın istediğin yere.İstanbul'un denizini vapurlar yırtar,büyük köprülerle bölünür koca sular.Akdeniz öyle midir?Uzaktan geçen bir yelkenli görürsün bazen.Saçına konmuş beyaz bir kelebek kadar güzel.Gözlerine dolan maviliği ne bir köprünün demirden çirkin ayakları böler ne de üzeri yüklerle dolu kara gemiler.İki renk vardır içinde.Bir deli mavi bir de sıcacık bir turuncu.Bir denize bir portakal bu kadar yakışır.....

20 Ocak 2012 Cuma

     Herkes zenginliği,şaşaalı hayatları kıskanırken neden yalın hayatlardadır hep gözüm. İki odalı ,pencerelerinde teneke saksılı ,basma perdeli,dantel örtülü ,emektar duvar saatli evler.Hayatları  boyunca sahip oldukları tek bir altın zincir ya da düz bir bilezik olan ve üstlerinden hiç eksik etmedikleri takıları olan kadınlar.Hayatınızda böyle biri oldu mu hiç.Yirmi yıl önce tanıştığınızda da boynunda o kolye vardı.Şimdi de .Ne  eksik  ne fazla.Hayatı boyunca.Bu sırada ülkede hükümetler değişir,ihtilaller olur belki,ekonomik krizler,hayatı kolaylıştıran binlerce teknoloji harikası .Ama evdeki huzurun sesi duvar saati aynı saattir,artık yaşlandığını ve yorulduğunu anlatmaya çalışan hırıltılı buzdolabı aynı buzdolabı.
    Yalnızca misafir geldiğinde alındığı günkü heyecenla kullanılan  porselen tabaklar ,evlenildiğinde alınmış modası geçmiş vitrinlerden çıkarılan.Bir kömür sobası.Belki her hafta sonu köşe bucak temizlenen pırıl pırıl bakımlı ama en az 15 yıllık eski model araba.Şükredilerek kalkılan sofralar,konu komşu ile sonuna kadar paylaşılan bir kap yemek.İlkokul beşinci sınıfa geçtiği zaman çocuğa alınan kol saati.Lise sona kadar özenle kullanılacak.Belki arada eskiyen kordonu değiştirilecek.Karlı havalarda annenin ördüğü bere ve atkı takılacak,soğuk gecelerde diktiği pazen pijama giyilecek.
    Tatile gitmek demek başka şehirdeki anneanne,babaanneyi ziyaret demek yalnızca.Bırakın tatil beldelerinde otelde kalmayı ,dışarıda bir lokantada yemek yemek bile lüks ve belki senede bir kez.Yılbaşı kutlamalarından bahsetmiyorum bile tabii ki.Herkesçe malum..Bu sırada ülkede hükümetler değişir,ihtilaller olur belki,ekonomik krizler,hayatı kolaylıştıran binlerce teknoloji harikası .Ama evdeki huzurun sesi duvar saati aynı saattir,artık yaşlandığını ve yorulduğunu anlatmaya çalışan hırıltılı buzdolabı aynı buzdolabı.
     Bu hayatın sahiplerinin çocukları kitap okumayı sever,bir de sokakta oynarken annesinin verdiği içine ev salçası sürülmüş ekmeğin köşesini yemeyi.Mutlaka televizyonda ailece takip edilen bir dizi vardır.Bir de arada bir hafta sonları gidilen piknikler.Mutlaka mangalda tavuk kanat.Evin değerlisi arabanın bagajına özenle yüklenen piknik malzemeleri.Evdeki çocukların tarifsiz sevinci,annenin telaşlı mutluluğu,babanın gizlemeye şalıştığı ama gözlerden kaçmayan gururlu bakışları.Bu sırada ülkede hükümetler değişir,ihtilaller olur belki,ekonomik krizler,hayatı kolaylıştıran binlerce teknoloji harikası Ama evdeki huzurun sesi duvar saati aynı saattir,artık yaşlandığını ve yorulduğunu anlatmaya çalışan hırıltılı buzdolabı aynı buzdolabı.
     Derken çocuklar büyür ve yuvadan uçar giderler.Araba durur hala.Taşımaya devam eder yaşlı çifti çarşıya pazara bazen yakında iseler torunlara.Bayramlarda geldiklerinde evin sesi soluğu olan torunlara.Eşlerden biri uçar yuvadan sonra ,ama sonsuzluğa.Araba durur hala.Farları üzgün bakışlara mı benziyor sanki?Gündüzler bir şekilde geçer de yalnızken geceler fena.Evdeki son kişinin de yuvadan uçma zamanı gelmiştir artık.Ama sanki bu zaman istenmiş de gelmiştir.Bir sabah sessizce ayrılır oturduğu koltuğunda uyurken .Saat susar.Buzdolabı susar.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Hayali arkadaşlarım

    Bir arkadaşlık başlıyacaksa hayatımda çocukların arkadaşlıkları gibi başlar.Karşımdaki insanda arkadaşlık parıltısı denen sihirli pelerini görür görmez yelkenlerim suya iner.İçimde ne varsa bir barajdan taşan sular gibi aktıkça akar.İkinci güne kalmaz benimle ilgili pek çok şeyi öğrenmişsinizdir zaten.Hatta nelere gözyaşlarımı feda ettiğimi bile.Bana gelince;karşımdaki kişide herşeyi görmüş müyümdür?Yooo o kadar sarhoşumdur ki yeni bir arkadaş sevinci ile ayıldığımda anca farkederim yaralarımı.Gerçekten ayılmam gerekir ama.Çünkü arkadaş sandıklarım yaralarken bile beni arkadaşa değil arkadaşlığa olan nerede ise batıl inancım ilk acılara hep bir bahane bulur,bir annenin düşen çocuğunun dizindeki yaraları üflemesi gibi kendimi sağaltmaya çalışırım arkadaşlık inancı ile.Sonra ....
     Sonra yolları ayırma vakti gelir.Oysa ayrılacak yol filan yoktur ortada.Aynı yolda yürüdüğümüzü  sandığım arkadaşım başka sokakların çocuğuymuş meğerse.Hayır bir de ayrılış konuşmaları yaparım kafamda.Gururlu,dimdik,yaralarıma rağmen hiç acı çekmemiş gibi.Kocaman bir yutkunma,kalp çarpıntısını bastırma ,gözlerinin içine bakarak konuşmaya başlamak için açılan ağız kala kalır öylece.Aaaaaa.Nereye gitti ?Ben daha ayırmadım yolumu.Söylemedim son sözümü derken...
     Yine annem okşar başımı.Süt ile taze ekmek kokusu göğsüne basar beni."Gitti mi hayali arkadaşın?"Uğurladın mı?"Meğer hiç olmamış olanlar.Hiç yaralanmamışım ben.Hepsi hayalmiş.Yine sevindirdi annem beni.Üzülecek birşey yokmuş.İnsanın gördüğü rüyalardan anıları olur mu?
      Kapı çalar,oynamaya çağırır hayata arkadaşlarım.En az yirmi yıldır yaptıkları gibi.Gerçek oyunlara.Kimi hasta olur doktorculuk oynar iyileştiririz,kiminin bebeği olur birlikte ninniler söyleriz.Kimine düğün yaparız.Kimine cenaze.Hiçbiri hayal değil.Hepsi gerçek.Gerçek gülme,ağlama,sevinç,keder ve ölüm.Dünyanın neresinde olursak olalım aynı mahallede buluşur ,aynı duvarın üstünden birlikte oturur ayaklarımızı sallarız.Hayali arkadaşlarımız ise karanlık sokaklarda yapayalnız dolaşmaktadırlar arkadaşsız ...