31 Ocak 2012 Salı

Akdeniz

Yolculuk.İstanbul'a .Birkaç yeni film.Bitmek bilmeyen bir kitap.Çok uykum geliyor.Uyukluyorum hatta.Yatağa koşuyorum hemen.Biraz önce beni kollarında pışpışlayan uykudan eser yok.Ben onun kollarına atıldıkça,çalıştıkça uyumaya ,kötü kabuslarla kovuyor beni koynundan.Uyu uyuyabilirsen.Endişeler davetsiz misafirler gibi huzursuz ediyor ruhumu.Gitseler de kalabilsem uykumla başbaşa.Bir ben bir de uykum.Varsın rüyalar görmeyeyim.Zaten hiç istemiyorum rüya görmeyi.Yoruluyorum rüyalarda.Çünkü karanlık sokaklardan beni kovalayan kötü adamlardan uçarak kaçmaya çalışarak geçiyor rüyalarım.Uçmak için çabalıyor,ayaklarımı yerden kesiyorum.Bazen kollarımı çırpıyorum daha da yükselmek için bazen de duvarlara ayaklarımı vurarak hız almaya çalışıyorum.Ama bir türlü kurtulamıyorum karanlık sokaklardan.Çoğu çocukluğumun kasabalarının sokakları.Dün ayrılmış gibi aklımda her ev,her bahçe,her duvar.
İstanbul.Düşler şehri.Bence kabuslar.Geçtiğim her sokakta en az bir insana selam verebilmek,güne dair iyi dileklerde bulunabilmek ne keyif.Kışın ortasında sadece bir ceketle dolaşabilmek.İstanbul kış mevsimini olanca vakurluğu ile karşılamış.Sanki soğuk ona gurur veriyor.Akdeniz öyle midir oysa?Her an çoraplarını çıkarıp ayaklarını denize sokmaya hazır ,başında deli rüzgarlar  ,eteklerini yaz kış savuran bir genç kızdır Antalya.İnsana iyi gelir.Hele benim gibi küçük bir kasabada yaşıyorsan ,deli gibi yağan yağmurda ıslanmayacak kadar kısadır mesafeler.Saatlerce ayakta ,çıldırtan belediye otobuslerine mahkum olmadan ulaşırsın istediğin yere.İstanbul'un denizini vapurlar yırtar,büyük köprülerle bölünür koca sular.Akdeniz öyle midir?Uzaktan geçen bir yelkenli görürsün bazen.Saçına konmuş beyaz bir kelebek kadar güzel.Gözlerine dolan maviliği ne bir köprünün demirden çirkin ayakları böler ne de üzeri yüklerle dolu kara gemiler.İki renk vardır içinde.Bir deli mavi bir de sıcacık bir turuncu.Bir denize bir portakal bu kadar yakışır.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder